31 Ekim 2011 Pazartesi

Devlet Başörtülülere Yapacağını Yaptı,Size Ne Oluyor?

 Çağımız gençleri pek bir özgürlükçü(!) pek bir feminist(!) olmuş da haberimiz yokmuş.Apolitik gençler rahat duramıyor sosyal medya tırıvırısıyla ilgi çekmeye çalışıyorlar.
Öyle özgürlükçülükleri kabarıyor olmalı ki yıllardır bu ülkenin insanı tesettürlü kadınları mahalle baskısına boyun eğmiş mağdurlar olarak algılayıp tesettürü bir tercih,bir insiyatif ve inanan kadının kendi kimliğini bu şekilde göstermesini gerici olarak algılıyorlar.
Yıllardır sistemin başındakiler başörtülüleri işten kovdular,okula almadılar hakaret ettiler.Bunları bizat annem ve teyzem yaşadı ve sıranın bana geleceğini tahmin etmiyordum desem yalan olur.
Kamusal alan,eğitim yasakları devletin yapmış olduğu zulümdü.Bir de medya gibi sosyal mecraların yapmış oldukları var ki hala süregelmekte.Ülkede 4 kadından 3'ünün tesettürlü olması gerçeğini yoksaydılar.Sayımız  bu kadar çokken bırakın başrolü kaç tane 'dini meaj içerikli' olmayan sinema filminde,dizide,reklamda figüran rolü dahi olsa 'başörtülü kadın' oynattılar?Toplum bu gerçeği içselleştirmedi,başörtülü kızları bu tip alanlardan itti.Onlar tehlikeli miydi?
Hayır.Sadece Türkiye insanı ayetleri yaşayan kadını,dini kimliğini bedeniyle gösteren kadını sevmiyor,'dinini yaşayacaksa içinde yaşasın gözümüze sokmasın' diyor..Göze sokmaymış!Siyasi simgeymiş!Uydurdukça uyduruyorlar..
Küçüklüğümden beri süregelen başörtüsü direnişinin içindeyim.Çok iyi hatırlıyorum,minicik başörtülerimizi takıp ellerimizde 'Yasak Sürüyor,Pes etmeyeceğiz!' pankartları ile her cumartesi 12.30 da Adapazarındaki AKM önündeki merdivenlerde basın açıklamalarına katılırdık.(Halen devam etmekte.)
Bu örnek dışında,yıllardır adaleti ayakta tutma çabası ve 28 şubat kırıntıları Türkiye'nin başörtülü kadınların imtihanı oldu..Murat Menteş başörtülü kadınların tutumu hakkında şunu yazmıştı:

'Başörtülülerin çok yüce gönüllü oldukları fikrindeyim. Yıllar geçti
hala onlardan hiçbir zarar görmedik. Ne kafamıza taş attılar, ne yollarda bize
hakaret ettiler, ne de yemeklerimize ilaç koydular. Sıfır. Şaşılacak denli
sabırlılar. Yalnızca bir-iki protesto gösterisi, hepsi bu. Dinamit yok, sopa
yok, zehir yok. İnanamıyorum yani. Bir insanı bu kadar kışkırtın, bu kadar
üzün, millete faydası dokunacağı halde engelleyin, hırpalayın aşağılayın o da
sizin suratınıza uçan tekme atmasın ? Hala güler yüzle, anlayışla, kibar bir
ifadeyle konuşmaya, bizim gibi barbar şebeklere laf anlatmaya çalışsın. Hz.
Eyyub sabrı var başörtülülerde. Ben böyle olgunluk, böyle leydi nezaketi
görmedim.'

Gerçek özgürlükçüler de,feministler de,komünistler de,kimliğindeki din hanesinde 'islam' yazmayanlar bile bu direnişte 'Başörtülü Kadın'dı.Sayıları azdı..
Birkaç yıl geçti.başörtüsüne kısmi özgürlük geldi.(bu tabirin ne kadar komik olduğunu söylememe gerek var mı?)
Ama birtakım tip,hala bize tahammül edemiyor..Kendimden örnek vereyim.Liseye geçtiğimde örtündüm ve bu halim öyle büyük bir tehlike oluşturacak olmalı ki diğer başörtülü kızlar gibi okula alınmadım.Tek çare İmam-Hatip Lisesiydi.Defalarca,menapoza  girmiş ve gücü başörtülü genç kızlara yeten kendilerine Mustafa Kemal'in Torunları ismi takan ojeli teyzeler,Engin Noyan'ın tespit ettiği 14 numaralı aşağılayıcı bakış ile İmam Hatipleri kötülediler..

İşte biz Türkiye'nin geçiş sürecindeki depremin,sonraki yıkıntıların ve ardından kalan kırıntıların ağız kokusunu çeken genç kızlar oluyoruz.

Hatta bu çekişmeyi kendi içimizde de yaşıyoruz.Bununla ilgili bir karikatür görmüştüm geçenlerde:
Bisiklet süren bir başörtülüyü gören Kemalist 'Eyvah!İran oluyoruz..Tehlikenin farkındayım!' diye telaşa kapılıyor..Hemen ardından yine aynı kızı molla bir adam görüyor ve 'Tövbe estağfirullah!!Başımıza taş yağacak ne hale geldik!' diye dövünüyor.İşte bu ötekilerştirildiğimizi ve arada kalmışlığımızı gayet iyi anlatmakta.

Bu da benim yaşamış olduğum ve etkisinden zor çıktığım bir olay-( tıklayın )-

Şimdiye bakıldığında,çağın modernlik anlayışı olan ahlaksızlıkları yapmıyoruz.(Yapanlar var mı?Var.Ama bu çürük elmalar,yıllar boyunca onurunu koruyan ve davaları uğruna zorluklar çeken 'başörtülü kadın' imgesini asla kirletemez.)

Modernlik buysa,modern olmamaktan(!) hoşnutuz.
Siz her ne kadar görüntü kirliliği olarak algılasanız da,yasaklar koysanız da,hastanede boynunda stetoskopla,okulda elinde tebeşirle,konserde bir enstrüman başında,tiyatro sahnesinde o 1 metrekarelik kumaşı başımıza sarıp karşınıza çıkacağız.
Ve sanırım siz,Yaradanın buyruğunu yerine getirmekle dünyanın en özgür insanı olduğuna inanan kızın mütebessim tavrını asla anlamayacaksınız..










Zenginlerin gözü doyarsa yoksulların karnı doyacak

 İslam'a inanıyorlar.İslam Peygamberi'ne inanıyorlar..Cemaatler kurup Müslüman gibi yaşadıklarına inanıyorlar.Fakat lüksten taviz vermeden.Bu söylendiğinde 'Ne yani Müslümanlar sefil mi yaşasın?' sorusu geliyor hemen..İnsanlar sefillik ve lüks yaşamın arasındaki 'mütevazılık' çizgisini kaçırıyor.Özellikle Müslümanlar..


İslam'da,Sıddıki'nin ifadesiyle aşırı 'sosyalist yaklaşım' yani 'mülk tüm toplumundur' ibaresi yoktur.Yani halkın mülk eşitliği,kişilerin zekatları ve sadakalarıyla sağlanır.(Sadaka dilenciye verilen değildir.Bu böyle anlaşılsa da arkadaşımıza verdiğimiz hediye de ona sadakatimizi gösteren sadakalardır.)Ama gördüğüm gibi bu rızayla sağlanan ve İslam'ın da istediği eşitlik ne yazık ki yok olmakta.Ayetlerde de görüldüğü gibi insanla yoksulluğuyla da zenginliğiyle de imtihan olduklarını unutuyor.

Bu duruma binaen en sağlam örneği Suud Krallığı ve varislerini gösterilebilir.

Suud Kralının yeğeni birkaç gün önce Mekke'de kapanan Bodrumda soyunan üzerinde milyon dolarlık takılar olan bilmem kaçıncı karısıyla 85 metrelik yatıyla Bodrum'a tatile geldi..

Hangi Müslüman olursa olsun,mal varlıklarının haddini görünce tüylerim diken diken oluyor..
Nefsani açlık başa gelebilecek en kötü şey,insanlık dışı,Müslümanlık dışı.

Dünya'daki en yoksul ülkenin (Somali),en zengin ülkenin (90 bin 149 dolarlık kişi başına düşen gelirle,Katar)  yani Müslüman ağırlıklı olması bu acı tablonun en net göstergesidir.

Bu Dünya'daki genel rezaletti.Peki Türkiye'de durum ne?Devletin başındaki Akp hükümetinin eşleri kadınsı harcamalarını had safhada yapıyor.
Cemaat menfaatleriyle ihya olmuş Müslümanlar cipleriyle kendi cemaatlerinin yardım vakıflarıyla hayır yapıyor.O kadar 'ötekileşmişler' ki, diğer cemaatlerin yardım hareketlerinden kendileri soyut tutuyorlar.
Hele bazıları bu mülk paylaşımını ve nefsi zorlama hareketini sadece kandillerde,bayramlarda,Ramazan ayında yapıyor.

Diğer zamanlarda ise kollarında Trabzon işi burma bilezikler ve kafada 469,99 tl. verdikleri Vakko eşarp ve gardıroplarını dolduran 529,99 değerindeki pardösülerini giyip ( bkz: Ala Türban Modası badem bıyıklı kocalarının lüks  arabalarına binip Caprice Otel'ine gidecekler.Böyle insanları çok görüyorum ve görüldüğüne de inanıyorum.
Vakko demişken,geçtiğimiz ay Şevval Sam 'Başörtüsü benim
için tekstil ürünüdür.'' demişti..Maneviyata saygısızlık yaptığı üzerine yığınla tepki aldı.Ama eleştirenler örtüdeki maneviyatı İslam temeli ve Peygamberin yaşam felsefesi olan mütevazılığı yok ederek öldürenlerin kendileri olduğunu unuttular.


Engin Noyan;gittiğim bir konferansında yağpığımız bu fazla harcama ve dinimizce yasaklana israfa şöyle değinmişti ''Kudretin gösterişe ihtiyacı yoktur!''
Beytullah yani Allah'ın Evi Kabe bile kare,yamuk yumuk,gösterişsiz bir taş yapı olmasına rağmen ümmet ona aşık ise bunun nedeni görüntüsü değil maneviyatıdır.Allah,evini elmas camlardan Babil Kuleleri gibi ihtişamlı ve yüksek yapabilirdi.Yapmadı.

Ha diyeceksiniz ki,ehli beyt gibi çadırda yaşayıp üç beş kıyafetle mi ömür geçirelim?
Hayır çağ değiştikçe insanın yaşam koşulları da değişecektir.Mülk fıtri ihtiyaçtır,ama fazlası insani tüm sorunları berberinde getirir.Bu değil bir Müslüman'a,hiçbir insana yakışmaz.

'En şaşalı otellerde kalarak, en pahalı turlarla yolculuk yaparak ve bir milyon müslüman arasında hepsinden daha seçkin ve daha ayrıcalıklı olarak mutlu bir hac ibadeti ifa eden kişi,inançta ibrahim,davranışta nemrut gibidir..'

Ali Şeriati