14 Haziran 2012 Perşembe

Milliyet övgüsünden sıyrıl,ondan sonra Che tişörtü giy..

 


Bugün 14 Haziran, Commandante  Che'nin 84. yaş günü. Ve bugün Che tişörtleri giyip oraya buraya Che'nin sözlerini yazan sözde solcu entelektüellerin kendini belli edeceği gün ..Che ve yoldaşlarının neyi savunduklarını ne uğruna can verdiklerini bilmeyerek kendilerine solcu diyecekleri gün..

Bugün 'sol' partilere bel bağlayan pasifistlerin devrim umuduyla yaşadıklarını unutarak 'Yolun,yolumuzdur Che!' diye haykıracaklar.Oysa Che'nin yolu pasifizme karşı bir fiil gerektiren yoldu. Sosyalizmin askeri darbeler ile değil,halkın bütünlüğüyle olacak devrime inanmıştı Che.
Sosyalizmin 's'sinden anlamayan milliyetçiler,millet ile halkın aynı anlama gelmediğini bilmeyecekler ve oy verdikleri sol partilerle devrimci ruhlarını(!) tatmin edecekler.
Hala Che'nin cinsel tercihinden dolayı soru işaretleri olacak kafalarında ve çantasından Atatürk'ün yazdığı Nutuk kitabının çıktığına inanacaklar.
'Ne mutlu Türk'üm' deyip Türk olmakla övünecekler.
Lağım farelerinin izini süren papyonlu politikacıları destekleyip kapitalizme köle olmuş şekilde ilerleyecekler.Diktatörlerin sempatizanlığını yaparken Che'yi sevdiklerini söyleyecekler.
Onlar Che'yi de,sosyalizmi de,sol görüşü de,halkların kardeşliğini de,hür ruhu da anlamayacaklar..

İyi ki doğdun Ernesto Che Guevara!İyi ki doğdun milliyeti olmayan adam!

Kahve.

 


Kahve...Köpüksüz,şekersiz,acı ve sıcak..Bir içecek bu kadar çok sevilir mi?!Bu kahve aşkım çok eskiden beri var aslında..

 Küçükken bana göre yetişkin olmak kahve içmek
 demekti..Evin genç kızı kahveyi yapar..Köpük hilesinide unutmaz(köpük hilesi:kahve piştikten sonra fincanlara dökülür ve üzerleindeki köpükler kaşık ile fincanlara paylaştırılır tükürmek değil yani..)tepsiden gözünü ayırmadan içerdekilere sunar..O yapan kızı çok özenirdim.içimden 'biz de varız burda insan bize de koyar'derdim.Babamın kahvesinde olurdu hep gözüm o da beni kıramamaz içirirdi tabii şu sözü söyleyip 'bukadar kahve içesen karakız olursun..düğününde kar yağar.'Kalabalık içinde herkes kahvelerini hüpürdetip siyasetten bahsederdi...
 Şimdi o gıcık olduğum,bana kahve koymayan abla gibiyim.İstediğim kadar kahve içiyorum,köpük hilesi yapabiliyorum,'eline sağlık kızım' lafını işitebiliyorum..Tek fark ben küçük çocuklarada 'kahve ister misiniz?' diye soruyorum..Tabii arkadan annesi 'aa..çocuk kahve mi içermiş!..' diyor o ayrı..Şimdiyse 'karakız' olacağım günü ve 'kar yağacak düğünümü' bekliyorum..

Enkazdaki Tatlı Portakalın Kokusu


 Yıl 1999..17 Ağustos depreminden 4 ay sonra..Ailemizin ruhen yıkımı ve Küçük Rana..Depremi yaşadığımıza dair pek bir şey hatırlamam..Fakat unutmadığım şeyler de yok değil..
  Anneannem ve dedem aylarca çadırda kaldıktan sonra başka bir eve taşındı. Depremde sağ kalan eski,kasvetli ''soğuk '' bir ev..Bahçesi çalılıklarla dolu ve karanlıktı.Yerle bir olan Adapazarı..Ama o durumda bile gülen ve anneannem ve dedem  vardı..Güldüren.
  Ailenin genetiğinde olan et düşkünlüğü bende de vardı elbet.Ve dedemin milletin ekmek için bile saatlerce beklediği zamanda kasap,market hiçbiri olmadığı halde almıştı..Nasıl aldığını bilmiyorum kimseye sormadım da..Acaba sağ olsaydı sorar mıydım ?!
  Bir de deprem oyunu..Zeki kuzenimin parlak fikriydi.Minderleri yıkıp altına girerdik.''İmdat!Kurtarın!''Şimdi oynadığımız oyunladan çok daha masumdu.
  O ev ben kokardı.Saçlarım,oyuncaklarım kokardı.Aslında dedemin ve anneannemin evi hep öyleydi.
Depremden yırtık bir şekilde çıkan lacivert koltuk silinmiş ve üzerine kare desenli örtü serilmişti yırtıklar görünmesin diye.Mutfakla birleşik o odada minik bir kuzine.İşte onu unutamam oyun oynadığımız minderleri önüne çeker otururduk dedem ben anneannem ve kardeşim..
   Ananemin ay şeklinde kestiği portakallar..Dedemin gazete hışırtıları,çıtırdayan odun sesi, şapırdatarak yiyen kardeşim..Unutmam o ''sıcak'' odayı.Yeşil-turuncu pijamamı ve sarı çoraplarım..Onlarla fotoğrafımın olması şans..Enkazda kalan onca fotoğraftan sonra fotoğrafların değeri iyi biliniyor..
    
     İşte o ''ay'' şekilli portakallar tatlıydı,çünkü o zamanlar ben üzülmeyim diye gülümsemelerinden taviz vermeden rol yapanlar vardı..

Şimdiyse ekşiler..